12 Mart 2012 Pazartesi

Nisan Plakası: 31 İFF 2012



...30

Soğuğun rehavetinden çıkıp da biraz ılımlı davranan, istedi mi uzlaşabilen havayla hormonal dirilişlerin, hafif şımarıklıkların ayı Nisan, bu yıl 31. kez "başka bir anlamlı"laşıyor. Geçen sene bu zamanlar son sınıf koşuşturmaları, mezuniyet telaşı içindeyken bile "30. Yıl" coşkusuyla seferber vaziyetteydik. Tabii bu yıla has olarak, Nisan'laşan İstanbullu'ya başka güzellikler kanadından Kings of Convenience, Modeselektor ve Athena konserleri de var ki, ayrı başlığın maceraları olsun onlar da. Ki Nisan'laşmak hani...



Sabah 7.30'da bilet kuyruğuna girmeme rağmen birkaç saat içinde tükenmiş olan lakin hemen akabinde özel bir kopyasından izleyebilme şansına sahip olduğum, "imkansız ama mümkün" zebellah gibi film Torino Atı; başarısı Oscar'la da "onaylanan" ve zehir gibi senaryosuyla salonda diken üstü oturtan Bir Ayrılık; koca Fitaş 4 perdesinde sarhoş edici güzellik ve derinlikteki Şiir; Ozon'un kitsch çorbası Potiche; benim şahsen bayılarak izlediğim 'ya sev ya terk et' filmi Norwegian Wood; başından sonuna western janrının kodlarıyla başka türlü bir büyü yaratan Meek's Cutoff; festivalin en ilgi gören galalarından, harika performanslar kumpanyası Let Petits Mouchoirs (Küçük Beyaz Yalanlar); antidepresan niyetine The Trip; erkek oyuncusuyla adından 'sıkça bahsettirememiş' underrated La Nostra Vita (Hayatımız); zarif, sakin, iyi huylu Late Bloomers; acayip bir öykü Schlafkrankheit (Uyku Hastalığı); Atlas'ta balkondan izlediğim ilk film olarak özel bir anlamı da olan ve galasını festivalde yapan, Yeni Başlayanlar İçin Ankara tadındaki Bizim Büyük Çaresizliğimiz; Jean Dujardin'in muhtemelen Oscar'dan önceki hayatında oynadığı hayli 'weirdo' son filmi Les Bruit Des Glaçons (Buz Sesleri) ve son olarak, yönetmenlerinin film sonunda filmin en az kendisi kadar keyifli bir söyleşi verdikleri, müthiş 'ritmik' ve eğlenceli Sound of Noise ilk aklıma gelenler. Bunların yanında Claire Denis seçkisinden Nenette et Boni; izlememe rağmen biraz görgüsüzlük yapıp biletini aldığım ve hakkını sinemada tekrar verdiğim Chungking Express; iliklere Faust-vari işleyen, etkisinden bir süre kurtulamadığım zamanının çok ötesinden Mephisto, tekrar-ve/ya-geç keşifler olarak festivali tamamladığım filmlerdi. Tanışıklıklar, salak aksilikler, buluşma vb yan-hoşluklarıyla da çok özel bir 30. yıldı.

31...

Geçen sene !f'e ağır final dönemimden ötürü katılamamam kaynaklı mıdır nedir, sanki bu sefer iki festival arası daha soluklanamadan geldi çattı İFF. Ki gedikli !f seyircisi olduğum önceki senelerde de zaman mevhumum bu denli kendisini şaşmamıştı. Bu şaşkınlık, başka türlü mevsimsel şaşırmalarla da devleşirken İFF basın toplantısı gelip çattı geçen hafta. İKSV'nin 40. yılının da etkisinden olacak, üç-beş konuşmayla 'hoşgeldikten' ve 200-üzeri filmden kurgulanmış 4 dakikalık kliple de keyiflendikten sonra artık "resmen" başlamıştı Festival. Benim de ufaktan birkaç karaladığım ve bugün itibariyle çıkmış kitapçıktan evvel websitesi üzerinden program ve çizelge telaşı da şu günlerin temel ortak derdi niteliğinde. 17 Mart'ta satışa çıkmadan önce haliyle listeler, tavsiyeler derken yazının asıl amacına da geliyorum yavaştan. Sekmeden sekmeye "aksiyon filmlerini aratmadan" atlayarak ekleye-eleye oluşturduğum program, birkaç olası istisnaya rağmen, şöyle gelişti:

Uluslararası Yarışma



Altın Lale Uluslararası Yarışma Jürisinin başkanlığını Nuri Bilge Ceylan'ın yaptığı bu bölüm çok gösterişli yine. En son Berlin'de senaryo dalında Gümüş Ayı alan, orijinal The Girl With the Dragon Tattoo senaryosunu da yazmış Nikolaj Arcel'den sarayda epik aşk üçgeni soslu En Kongelig Affære (Yasak Aşk), daha önce Reprise ile Altın Lale kazanmış Joachim Trier'den konusu itibariyle leziz gözüken varoluşçu deneme Oslo, 31 August; Fish Tank filmiyle ben de dahil hatrı sayılır bir kitle tarafından tanınıp hayranlık duyulan Andrea Arnold'dan bir Bronte uyarlaması olan Wuthering Heights (Uğultulu Tepeler); politik sinema adına müthiş bir 2000'ler örneği La ville est tranquille'in (The Town is Quiet) yönetmeni Robert Guediguian'dan yine bir sosyal mesaj niteliğinde Les Neiges du Kilimanjaro (The Snows of Kilimanjaro); festivalin ikinci haftası İstanbul'da olacak olan yönetmen Julia Loktev'in dram/korku karması, Garcia Barnel'li filmi The Loneliest Planet; Amir Naderi'den henüz konusu ve görselleriyle dehşete düşüren, sarsıntı garantili, oyuncu ödüllü Cut; bir diğer ödüllü oyuncu Stine Fischer Christensen'in, filmiyle birlikte İstanbul'a geleceği, farkedilme ve kişilik öyküsü olarak Die Unsichtbare (Kabuktaki Çatlaklar) benim bu bölümde göreceğim filmler.

Sinemada İnsan Hakları Yarışması




Venedik'ten Jüri Özel Ödülü'yle gelen Terraferma (Memleket); buz gibi Macar sinemasından yine güçlü bir toplumsal dram Csak A Szel (Sadece Rüzgar); ülkecek demokrasinin doruklarında yaşadığımız şu günlerde adalet sistemi üzerine bolca lafı varmış gibi gözüken, merakla beklediğim Présumé Coupable (Yargısız); Cafer Panahi ile aynı kaderi paylaşan İranlı yönetmen Rasoulof'tan sadece bu tarafıyla bile yaklaşılabilecek, Cannes Belirli Bir Bakış ve SİYAD ödüllü filmi Bé Omid é Didar (Hoşça Kal) bu bölümde göreceğim filmler.

Ulusal Yarışma



3 şubat'ta KCK operasyonu kapsamında göz altına alınan 140 kişiden 80'i ile birlikte serbest bırakılan Mizgin Müjde Arslan'ın galasının yapılacağı filmi Ez Firiyam Tu Ma Li Cih (Ben Uçtum, Sen Kaldın); 13 Nisan'da vizyona da girecek olan, uzun süredir beklenen Dosteyevski uzantılı Demirkubuz filmi Yeraltı; İki Dil Bir Bavul'da olduğu gibi yine gerçek bir hikayenin üzerine kurulu olan, Orhan Eskiköy & Zeynel Doğan'dan merakla beklediğim Babamın Sesi bu bölümde "resmen" göreceğim filmler.

IKSV 40. Yıl - Sinema ve Müzik




Beş adet birbirinden değerli bu seçkide bilhassa kovalayacağım tek film şimdilik Alan Parker'dan Pink Floyd: The Wall. Ek olarak, ilk duyduğumda epey heyecan yaptığım ve zamanında vizyondayken göremediğim lakin tam da 10. yılında artık ezbere bilip söylediğim Moulin Rouge, gününe bağlı olarak opsiyonel şu an için.

Akbank Galaları




Yine yer kalmışsa sonradan değerlendirmeye alacağım bir bölüm. Ama şimdilik kesin olarak... Son birkaç yılda tüm festivallerimize uğramış olan Julie Delpy filmleri geleneğimi bozmuyor ve öncülleri kadar tatlı olacağına inandığım 2 Days in New York; Winterbottom tazesi Trishna ve Hysteria (Histeri) bu bölümde göreceğim filmler.

Yıllara Meydan Okuyanlar




Terence Davies, Tony Gatlif, Werner Herzog, Aleksander Sokurov... Korkunç derecede iştah açıcı bir seçki. The Deep Blue Sea (Aşkın Karanlık Yüzü), Indignados (Öfkeliler), Into the Abyss (Uçuruma Doğru) ve Faust bu bölümün garantileri. Ek olarak tabii ki Agnieszka Holland'ın In Darkness'ı. (Bu arada Davies'in filmi 30 Mart'ta Lütfi Kırdar'da Festival'i açıyor)

Dünya Festivallerinden




Her birini görmek istediğim, eleme özürlüsü olduğum bir bölüm daha. 24 filmden 16 kadarını göreceğim kesinlikle. O filmler ve yıldızlarla görme isteği şiddetlerim:

- O Abismo Prateado (Gümüş Uçurum) *
- La Terre Outragée ( Unutulan Topraklar) **
- Halt aut freier Strecke (Yarı Yolda)
- Blackthorn ***
- Kongen av Bastoy (Şeytan Adasının Kralı) *
- Nevinnost (Masumiyet)**
- Une Vie Meilleure (Daha İyi Bir Hayat) *
- L'ordre et la morale (İsyan) **
- Detachment (Kopma) ***
- For Ellen (Kızım İçin) *
- Les Géants (Devler) *
- La Femme du Véme (Gizemli Kadın) **
- Barbara ***
- L'exercise de l'état (Bakan) ***
- Elles (Kadınlar) **
- Hütte im Wald (Ormandaki Kulübe) *

Genç Ustalar




Bu bölümde göreceğim filmler, Osmdesat dopisu (80 Mektup); Atmen (Nefes); Portret v sumer kakh (Alacakaranlığın Portresi) ve Din dragoste cu mele mai bune intentii (İyi Niyetler) şeklinde.

Mayınlı Bölge




P-047; Stateless Things (Yurtsuzlar) ve özellikle Michael bu bölümde kesin göreceğim filmler.

Yunanistan'da Neler Oluyor




Festivalin bana bu yıl ifade ettiği anlam, yazacağım son bölüme kısmetmiş. O anlam kısa ve net, Lanthimos. 2 sene önce adamın Dogtooth ile yapmaya çalıştığı, hatta tam olarak yaptığı şey, benim için sinema denen kutuyu şöyle bir ters çevirip içinde kalan son kırıntıları silkeleyip masaya dökmekti. Bu kırıntılar, çok kötü filmleri üst üste izlediğimiz, resmen işkence edildiğimiz bir süreçte sinemanın anlatım dili ve gösterme biçimi açısından yepyeni bir "şeydi". Tanımsızlığından o kadar çok tanım çıkıyordu ki oysa, yönetmen sineması beklemek bu kadar heyecan verici olmamıştı haliyle. Geçen senenin ortalarında fragmanı çıktığı vakit deli danalar gibi gün aşırı seyredip kutuda dökülecek şey bıraktı mı, fevkalade meraklardayım. Görünen o ki önce yine tanımsızlık sularında bir titreyeceğiz. Evet, nihayet, Alps'ten bahsediyorum. Okura kesin surette tavsiye ediyorum...

Bir de Meteora var bu bölümde. Bu da manevi yönü güçlü, dingin bir anlatı olarak merakımı cezbetti. Birileri diğer üç film üzerine öneri yapmadıkça, şimdilik kesin göreceğim iki film bu.

Kısa kısa...

Geri kalan bölümler üzerine de biraz konuşmak gerekirse... Özel Gösterim bölümünde (festivalin bende bu sene ikinci anlamı nezdinde) son derece saygı duyulası devasa bir yapım mevcut. The Story of Film: An Odyssey, Mark Cousins'in 5 yıllık çalışma süreci ortaya çıkardığı dev bir "sinema belgeseli". Yani sinemanın kendisine dair bu sefer. 15 farklı bölümden oluşan ve yurt dışında aslen 4 aylık süreçte haftalık yayınlarla dizi şeklinde gösterilen Filmin Hikayesi, sinemanın doğumundan günümüze kadarki asırlık yolculuğunu, birtakım üstad röportajlarıyla da destekleyerek anlatıyor. Pera'da iki seansta dört gün boyunca gösterilecek bu 15 bölümlük gösterime programda aksama olmadığı sürece kesinlikle katılacağım.

Belgesel ve NTV Belgesel Kuşağı bölümlerinde, daha önce sağda solda defalarca gösterimi yapılmış olan ve türlü bahanelerle göremediğim Ekümenopolis'i kesin görüyorum bu kez. Onun dışında Arirang (Kim Ki-Duk) ile Bollywood: The Greatest Love Story Ever Told çekiyor dikkatimi ilk etapta. Belgesel konusundaki cehaletim dolayısıyla ancak bu kadarını söyleyebiliyor, bizi bu bölümde başkalarının listelerine havale ediyorum.

Türk Klasikleri Yeniden ve Onur Ödülleri şeklindeki iki değerli bölümde yine birer kez de beyazperdede Ertem Eğilmez ve Halit Refiğ banyosu yapılabilir kanaatindeyim.

"Anılarına" bölümünde yakın zamanda kaybettiğimiz sinema üstadlarından (ve bir de 30. ölüm yıldönümü olan Fassbinder'den) anlamlı bir seçki. Çoğunu önceden gördüğüm bu bölüm de bilet alım işlemi sırasındaki "görgüsüzlüğüm"e bakacak sanıyorum. Devrimin Filmini Çekmek bölümünde daha önce iki kez izlediğim, yine olsa gözümü kırpmadan izleyeceğim La Battaglia di Algeri parlıyor öncelikle. Nette çok güzel Blu-ray kopyaları da duruyor ama perdede şans verilmesi taraftarıyım. Wuxia bölümünün gerekliliğini (önceki senelerde de dahil olmak üzere) tartışmakla beraber genel olarak yeni dönem örneklerin fazlalığı göze çarpıyor. Kar-Wai ve Ang Lee ile Hero, daha önce izlememiş olanlarca sinemada şahit olunası filmler. Canlandırma Sineması'ndan da muhtemelen sadece GOYA ödüllü Arrugas (Kırışıklıklar) göreceğim. Geceyarısı Çılgınlığı, Aile İçinde, Antidepresan, Yeni Türkiye Sineması ve Yarışma Dışı bölümleri bu sene es geçeceğim bölümler. Yine de son dakika çekiştirmelerine açığım elbet.

Dünyanın en zevkli iki haftalık yorgunluğunda, birer çay kahvelik kesitlerde görüşmek, karşılaşmak dileğiyle... İyi festivaller.

Yılın En İyi Albümleri

  End of Summer ( Michael Costello, 2022) Bu yıl temamız kayıp ve yas. Her birkaç milde dünyaya başka bir parça bırakarak giden uzay roketle...